ZİHİN SAĞLIĞI

Narsisizm: Ben Harikayım! Kabul Etmiyor Musun?

Paylaş

Narsistlerin popüler hayal gücünde önemli bir yeri var, “ Narsist” etiketi, kendileriyle fazla ilgili görünen insanlara atıfta bulunmak için çok yaygın kullanılıyor. Ayrıca, çoğu psikolojik araştırma bu fikri desteklemese de, dünya çapında, özellikle de gençler arasında narsisizmin yükselişte olduğuna dair artan bir inanış var.

Basitçe ifade etmek gerekirse, Narsisizm, kendini büyük görme, başkalarına çok az saygı duyma ya da hiç saygı duymama halidir. Narsisizm kelimesi, kendisini kendi yansımasından çekemeyen efsanevi bir Yunan gencinden geliyor. Narcissus çok yakışıklıydı, öte yandan narsistlerin güzel olduklarına inanmaları için güzel olmaları da gerekmiyor. Gerçekten güzel olmasalar bile kendilerinin diğer insanlardan daha üstün olduklarına kendilerini ikna etmişler.

Tabii ki belirli bir miktar öz sevgi ve saygı her bireyde olması gerekiyor. Ancak, Sağlıklı narsisizmin patolojik narsisizme dönüştüğü noktayı belirlemek kolay olmuyor. Evrimsel farklılıklar ve kültürel etkiler geçerli göstergeler oluyor. Ancak sağlıklı ve patolojik narsisizm formları öznenin nesne ilişkilerinin kalitesi dikkate alınarak tanımlanıyor. Patolojik narsisistin ilişkisinde, başkalarına kullanacakları nesneler olarak davranma yaklaşımları var, partneri ihtiyaçlarından bahsettiği zaman, onların hislerine bakmaksızın ilişkiyi kesintiye uğratıyorlar.

Narsisizmin bir dizi kişilerarası problemlerle ilişkilendirilmesi şaşırtıcı değildir. Narsist, uzun vadede olumsuz duygulara yol açan olumlu bir ilk izlenim yaratır. Öte yandan, romantik ilişkilerde, bu insanlar özgüvenlerini koruyabilen, her istediklerinin yerine getirilmesi için çabalayan partnerlerle birlikte olma eğilimindedirler.

Freud ve Narsisizme psikanalitik bir bakış

Aşırı öz hayranlık kavramı, tarih boyunca çeşitli filozoflar ve düşünürlerin de dikkatini çekmiştir. Geçmişte bu kavram, aşırı kibirli olma durumu olarak biliniyordu, gerçeklikle temastan uzak olmayı içeriyordu. 

Freud'a göre, insan içgüdüsel olarak iki bileşen tarafından yönlendirilir. Libido ve ölüm içgüdüsü.

Freud’a göre ego, psikoseksüel gelişimin oral aşamasında bebeklik döneminde gelişmeye başlıyor. Bu süre zarfında, çocuk son derece benmerkezci oluyor ve muhtemelen neredeyse tüm ihtiyaç ve arzularının annesi tarafından karşılanması nedeniyle dünyanın merkezi olduğuna inanıyor.

Ama büyüdükçe işler değişiyor ve işlerin her zaman istediği gibi gidemeyeceğini ve her şeyin kendisi için olmadığını anlamaya başlıyor. Bu nedenle ben merkezciliği azalmaya başlıyor.

Bu genel gözlemden yola çıkan Freud, hepimizin birlikte doğduğu bir narsisizm seviyesine sahip olduğunu ve normal gelişimimiz için hayati bir önem taşıdığı sonucuna vardı. Bununla birlikte, erken çocukluk dönemi geçtikten sonra, aşırı öz sevgimiz bozulmaya başlıyor ve başkalarına olan sevgimiz yerleşmeye başlıyor. Libido ile ilgili olarak narsisizm iki tip olabiliyor. Birey, bebeklik ya da erken çocukluk dönemindeyken, libidinal enerji içeride yeni gelişen egoya yönlendiriliyor. Bu süre zarfında ego içgüdüleri ( kendini koruma ihtiyacı) ve cinsiyet içgüdüleri ( türlerin korunması ihtiyacı) birbirinden ayrılamaz iki element. İşte erken yaşam döneminde ego libido’nun neden olduğu bu tür bir kendini sevme, birincil Narsisisizm olarak adlandırılıyor ve aslında bu durum sağlam bir kişisel gelişim için de gerekiyor. Ancak zamanın da geçmesiyle birlikte, ego libidinal enerji ile dolmuş oluyor, çünkü ego, libidinal enerjiyi içinde uzun bir süre barındırmış oluyor. Bu nedenle, enerjisini yönlendireceği dış nesneler aramaya başlıyor. İşte bu an, seks içgüdülerinin kendilerini ego içgüdülerinden ayırdığı an. Bu birincil narsisistik aşamayı aştığımızda, seks yapmanın ve yemek yemenin tamamen ayrı iki eylem haline gelmesinin ardındaki neden oluyor. Şu andan itibaren, libidinal enerji dışarıdaki nesnelere de yönlendirilecek ve nesne-libido olarak adlandırılacaktır. Başka bir deyişle, otoerotizm ve nesne-aşk arasında bir denge olacaktır. Bununla birlikte, herhangi bir nedenden ötürü, nesne sevgisi karşılık verilmez ve geri dönmezse veya belirli bir travma libidonun dış nesneye akışını durdurursa, libidinal enerjinin tamamı bir kez daha egoya geri akmaya başlar. Sonuç olarak, birey aşırı nevrotik kendini sevme ile tükenir.

Narsist bir partnerle ilişkideyseniz

Bir narsistle bir ilişki içinde başa çıkmak zor olabilir. Araştırmalar, narsisistik bir ilişkide partnerinizin manipülatif veya oyun oynama davranışlarına girme olasılığının daha yüksek olduğunu ve uzun vadede kendini adama olasılığının düşük olduğunu gösteriyor.

Partneriniz tamamen kendisiyle ilgiliyse, her zaman dikkat çekme ve onaylanmaya ihtiyaç duyuyorsa, o bir narsist olabilir. Eleştiriyi kolayca küçümsüyor veya aşırı tepki veriyorsa da narsist olabilir. Narsist bireyler, sizden istediklerinizi yaptığınızda veya onlar için bir amaca hizmet ettiğinizde sizi önemsiyor gibi görünebilirler.

Narsist eşler genellikle kendilerini gerçekten sevmedikleri için başkalarını gerçek anlamda sevme konusunda güçlük çekerler, kendilerine o kadar odaklanmışlardır ki, partnerlerini gerçekten ayrı bir birey olarak göremezler, partnerini yalnızca ihtiyaçlarını nasıl karşıladıkları veya nasıl karşılayamadıkları açısından görme eğilimindedirler. Eşlerini ve çocuklarını yalnızca bu ihtiyaçları karşılama yeteneği açısından değerlidir.

Onlara hayranlık duyan ve kendilerini önemli hissetmelerini sağlayan, genellikle zayıf ve itaatkar partnerleri tercih ediyorlar. Ancak bir süre sonra da sıkılıyorlar, tatminsiz hissediyorlar ve yeni bir flört arayışına giriyorlar, çoğu zaman da partnerini kendi beğenilerine göre şekillendiriyorlar. Aşkta bile sürekli rekabet duygusu içinde avın fethinin zevkiyle yaşıyorlar. Bazen onları cinsel işlev bozukluğunun kurbanı yapan güçlü bir performans kaygısıyla cinsel ilişkilerini yaşıyorlar.

Nadir durumlarda, kendilerine hayranlık duymayan “kendi ayarlarında” birisiyle ilişkiye girdiklerinde, yüksek bir terk edilme kaygısı yaşıyorlar ve ilişkilerinin bozulması durumunda depresyona sürükleniyorlar.

Narsistler, istedikleri her şeye sahip olduklarını hissetseler bile (para, aşk, başarı v.b), iş yerinde ağır başarısızlığa uğradıklarında veya büyük bir rekabeti kaybettiklerinde sürekli bir tatminsizlik hissederler ve depresyona girebilirler.

Narsistik kişilik bozukluğuna sahip kişi, abartılı duyu üstünlüğü, megalomani ve hayranlık duyulmaya duyulan kalıcı ihtiyaç gibi tipik ve yaygın kişilik özelliklerini gösterirler. Birey, üstün ve özel bir insan olduğuna inanarak karşısındaki kişilerden de böyle olduklarına inanmalarını isterler.

Yine de kişi narsist bir ilişkinin içine çekilebilir, Narsist eşler, özellikle başlangıçta büyüleyici olabilir. Sizi seçmeleri için sizin de harika olmanız gerektiğini hissettirebilirler. Bu nedenle uzun süredir narsisistik bir ilişki içinde olan pek çok kişi, başlangıçta çok tutkulu ve heyecanlı bir balayı dönemini, ardından beğenilme azaldıkça ve ben merkezci davranışlar arttıkça keskin bir düşüş yaşadıklarını söyler. Narsistler, anında birine delice aşık olma eğilimindedirler ve birisine çok hızlı bağlanırlar.

Narsist bir partnerle nasıl başa çıkılır?

Kendinizi bir narsist biriyle ilişkide bulursanız, öncelikle neyi seçtiğinizi fark etmelisiniz ve sizi böyle bir partner seçmeye sevk etmiş etkenler üzerinde düşünmelisiniz.

Partnerinizin sizi kontrol etmesiyle daha rahat mı hissediyorsunuz? Böylece kendinizi daha pasif mi hissediyorsunuz? Spot ışığı altında olan birisine bağlı olmada kendini değerli hissediyor musun? Eleştirileri ve üstün tavırlarıyla besledikleri olumsuz imajınız, kendiniz ile ilgili daha eleştirel düşünmenize sebep oluyor mu? Narsistlere aşık olan pek çok insanın kendi başlarına kalabilecek kadar kendilerine güvenmedikleri için belli bir miktar istismara katlanacaklardır.

Narsist ilişki içinde rolünüzü farkında olursanız ilişki dinamikliğinizi değiştirmeniz daha kolay olacaktır. Böylece kendi kendinize meydan okuyabileceksiniz. Böylece, partnerinizin şişirilmiş benlik duygusu, üstünlüğü ve büyüklüğünün kendinden nefretin ve yetersizlik duygularının diğer yüzünü örttüğü gerçeğine şefkat duyabilirsiniz. Ancak bunları yaparken, kendi öz saygınızı ve öz değerinizi farkında olup kurban rolünde olmamaya dikkat etmelisiniz.

0 Yorum

Yorum Yaz