İLİŞKİLER

Ruhumuzun 3 Bileşeni: İd, Ego, Süperego

Paylaş

 

Ruhun ve insan bilincinin 3 bileşeni olan İd, Ego ve Süper Ego birbirleriyle etkileşim halinde olarak farklı roller üstlenirler ancak bunlar gerçekte beynimizde yer almıyorlar tamamen psikolojiktirler.

Hepimiz karnımız çok acıktığı zaman etrafımızdakilere bile aldırış etmeden, belki de başka birisinin tabağından bir lokma almışızdır, işte bu bizim mantıksız yanımız olan id’in işidir. Ya da garsonun bize yemek getirmesini sabırla beklemişizdir, bu da bizim gerçekçi yanımız olan ego’nun işidir. Çok çalıştığınız sınavda cevabını hatırlayamadığınız soru için kopya çekmekten vazgeçmek ise süper egonun işidir. 

İD

Kişiliğimizin en ilkel kısmı olan id, içgüdülerimiz ve dürtülerimizden oluşur. İnsanoğlu varlığını her koşulda devam ettirme konusunda genetik olarak kodlanmıştır. Örneğin, yeni dünyaya gelmiş bir bebeğin açlık dürtüsünü ortadan kaldırmak amacıyla annenin memesine yönelmesini bu duruma örnek verebiliriz, gündelik yaşamımızda da insan, dürtülerini hep bir hedefe yönlendirir, hedefe ulaştığımız andan itibaren ise bütünüyle rahatlama yani haz hissederiz. Ancak, hedefe ulaşma yolunda karşılaştığımız tıkanıklıklar, bazı hastalıkların da oluşmasının temelini oluşturuyor. İd, asla gerçeği dikkate almaz, bu kimliği kontrol altında tutabilmek için ise Ego ve Süper ego gelişir.

EGO

Ruhsal yapının ikinci önemli öğesi egodur.  Ego, aslında kişiliğimizin kalpten çok mantığımız ile hareket etmemizi sağlayan bir yüzüdür. Bağımsız bir birey olarak ben buradayım diyen tarafımızdır. Egomuz, insanın gerçekçi yönünü temsil eder. Doğduğumuz andan itibaren dünyanın gerçekleriyle yüzleşmeye başlarız. Bu "benlik duygusu", çevre ile etkileşimler yoluyla ortaya çıkmaya başlar. Diğer insanların da ihtiyaçları ve duyguları olduğunu farkında olan tarafımızdır. Örneğin, annenizin çok sevdiğiniz bir kolyesi var, ve bu kolyeyi takmak istiyorsunuz, annenize sormadan alıp takabilecek iken, sormayı tercih etmeniz akılcı yanınızı gösterir. Ya da bir mağazaya gittiniz ve giyinme kabinleri dolu, hemen bir kenarda üzerinizi hızlıca değiştirebileceğiniz aklınıza gelebilir ama eyleme geçmezsiniz, işte bu gerçekçi yanımızı oluşturur.

SÜPER EGO

Ruhumuzun üçüncü bileşeni olan süperego, iyinin ve kötünün ayrıştırıldığı yerdir.

Ebeveynlerin çocuklardan beklediği doğru ve yanlış davranışların içselleştirildiği yerdir. Egoda alınan kararlar başkalarının hakkımızda ne düşüneceğine dayanırken süper egoda kararlarımız ahlaki nedenlere dayanır. Süper egoda kendimizi durduracak sınırları biliriz. Günah, yasak, ayıp gibi kavramları ahlaksal açıdan değerlendirerek süper egonun baskısı sayesinde eylemlerini kontrol altına alır. Örneğin, bir mağazada çalışırken bir şeyi çalabileceğinizi ve kimsenin de bundan haberi olmayacağını biliyorsunuz, hiçbir şekilde yakalanmayacağınızı bilmenize rağmen bu eylemi yerine getirmemek süper egonuz sayesindedir. Ya da restoranda gelen fiş yediğiniz yemeği eksik gösteriyor, bunu söylemeyi tercih etmeniz süper egonuz sayesindedir.

Egonuz Sizi Yok Etmeye Mi Zorluyor?

Ego, sinsi bir mekanizmadır. Günlük yaşamın dengesini bozmaya başladığında tehlikeli bir hal alır. Dahası, bizi başarılarımızdan memnun kalmamaya, anlık tatmin olmayı reddetmeye ve her zaman daha ileri, bazen çok ileri gitmeyi istemeye iten de genellikle egomuzdur. 

İnsana, ulaşılması zor görünen bir hedefi arzulama ve ona sahip olmayı isteme ihtiyacı rehberlik eder. Ancak, bir taraftan da sınırlarımızı farkında olmalı ve onları görmezden gelmemeliyiz. Zararlı egonun sinyallerini farkında olmamız gerekiyor.

1.Tanınma Arzusu

Ego, bizi insanların arasından sıyrılmaya, tanınmaya, takdir edilmeye sevk eden bir güçtür.

Çok güçlü bir egonun yönlendirdiği bir kişi, kaçınılmaz olarak, başkalarının gözünden kendini gerçekleştirmeye çalışır. Bunu yapmaya çalışırken, özgür iradesini bir kenara iterek, karşısındaki insanda hayranlık uyandıracak bir imaj belirlemeye çalışır. Ancak bu durum, kişinin eylemleri için sorumluluk alma yeteneği veya içimizdeki kişiyi ortaya çıkartmak gibi eğilimlerimiz ile çelişir.

2.Kişisel Sınırların Reddi

Ego, kişinin kendi zayıflığını inkar etmesine ve çevremizdeki kişilerden yardım istemekten kaçınmamıza yol açabilir.

Sanki bu bizi onların egemenliği altına sokuyormuş gibi ve başarımız karşısında alacağımız övgüyü paylaşmak zorunda kalacakmışız gibi hissettirir. Egonuz sizi tam tersini düşünmeye sevk etse de, etkileşimlerden oluşan bir dünyada yaşadığımızı hatırlamalı ve entellektüel yakınlaşmanın bizi daha başarılı yapacağını unutmamalıyız. 

3.Rekabetçi Ruh

Rekabet ruhu, hiç kuşkusuz kendini her zaman başkalarıyla karşılaştırmaya ve yaşamı kişinin galip gelmesi gereken devasa bir spor olayı olarak görmeye iten bir egonun en görünür tezahürlerinden biridir.

Hayatta her zaman daha iyi ve daha kötü birileri elbette olacaktır. Ama unutmayın ki kendinizi kıyaslayabileceğiniz tek kişi kendinizsiniz. Hayatı sadece bir rekabet olarak görmek, sevdiklerinizin değerini inkar etmek demektir.

4. Tatminsizlik Duyguları

Ego, tatminsizliğin motorudur, sizi buharınız bitene ve motivasyonunuzu yitirene kadar daha çok denemeye iter.

Tatminsizlik duyguları, sürekli uyarılma, tanınma ihtiyacı, başkalarının yardımı olmadan yapma ama daha iyisini yapma arzusu, her zaman daha çok, her zaman daha iyiye duyulan doyum ve susuzluğu kapsıyor.

Bu nedenle, güçlü bir ego kaçınılmaz olarak işkenceye, zaman kaybetme hissine, kişinin potansiyelini kullanmama hissine yol açar. 

Bu zorunluluk, mutluluğa ulaşmanın bir yolu olarak psikolojinizi öncelikli olarak yöneten iç çatışmayı kalıcı olarak yükselterek, içe dönük bir zihin durumuna neden olur.

Şimdiki andan zevk alma kapasitesinin olmaması, bu nedenle sakin bir psikolojinin kurulmasına katkıda bulunamaz.

5. Her zaman Haklı Olma İhtiyacı

Bu, egonun başka bir yıkıcı işlevidir.

Gerçekçilik eksikliği ve diğerlerinden daha iyi yapma arzusu, mümkün olduğunca yanlış olmayı düşünmemeye ve hataları fark etmemeye yol açar, bu da bir illüzyon dünyasında yaşamamıza sebep olur.

Hatalarınızı fark edememek, gelişmekten kaçınmak, başarısızlıklarınızın sonuçlarının üzerini çizmek, kişisel gelişiminizi analiz etme yeteneğinizi kaybetmenize neden olacaktır. Bir taraftan da kendinizi yıkıcı bir öznelliğe kilitlemiş oluyorsunuz.

Bu tanımlardan biri veya daha fazlası size uyuyorsa, egonuz hala size hakim olabilir.

Sorun şu ki, benmerkezci olma, tüm dünyanın size kızgın olduğunu düşünme ve çevrenize verdiğiniz zararı fark etmeme eğilimine yol açar.

Çözüm? Nesnelliği teşvik eden bir farkındalık!

Kaynak:

https://www.simplypsychology.org

https://www.verywellmind.com

0 Yorum

Yorum Yaz